KÖYÜMDE IRGATLIK ZAMANI
Çocukluğumun geçtiği bin dokuz yüz ellili yıllarda köyümüzde de arpa buğday gibi tahıl ürünlerine “ekin” denirdi.Bu ürünlerin yaz aylarında yapılan hasat işleri “ırgatlık” ya da “güz” olarak adlandırılırdı .Bu faaliyetlerin yapıldığı zamana da “ırgatlık zamanı” denirdi.
Sözlük anlamı tarla,tarım işçisi olan ırgat kelimesinden türetilen ırgatlık o yıllarda köylerde en zor ve en sıkı işlerin olduğu zaman anlamına gelirdi ve çalışanların gecesi gündüzü olmazdı.İnsanlar yaz güneşinin altında, tarlalarda,harmanlarda çalışmaktan yanar,kavrulur(yeterli gıda ve sıvı alamamanın da etkisiyle) dudakları çatlar yaralar oluşurdu.
Irgatlık işlerine köyün yakınlarındaki arpalık denilen tarlalarda erken ağaran arpaların biçilip harmanlara taşınması ile başlanır, daha uzak tarlalardaki buğday hasatı ile devam edilirdi.Köylüler bu başlangıcı “ırgatlığa girme” olarak adlandırırdı.
Ekinlerin biçilmesi, ürün boyunun yeterli, arazinin düzgün olduğu tarlalarda tırpan ile yapılırdı.Tırpan ile iyi ekin biçme,bir başka deyişle tırpan sallama,ustalık,güç,kuvvet gerektiren, buna karşın da zevkli ve havalı bir işti.Arazinin uygun olduğu bir tarlada sıralanmış birkaç tırpancının birlikte salına salına tırpan sallamalarını ve önlerinde , arkalarında oluşturdukları “hırvan “olarak adlandırılan estetik görüntüleri izlemek ; tırpanların her savruluşunda ,düzenli aralıklarla çıkardıkları sesleri dinlemek de hoş olurdu.
Tırpancıların kısa zamanda kesmez hale gelen tırpanlarını bilemek için gerekli olan uzun bileği taşları bellerinden, sık sık ihtiyaç duydukları testi içinde soğuk suları ve birbirine bağlanmış örsleri, çekiçleri yanlarından eksik olmazdı.Tırpancının tırpanını her gün tırpana başlamadan önce örs üzerinde çekiç ile döverek kesen yüzünü keskinleştirmesi gerekirdi.Bu işleme‘ ‘tırpan dişleme’ denirdi.
Ürünün seyrek, boyunun kısa olduğu engebeli tarlalarda ise biçme işi orakla yapılırdı ve buna da “ekin yolma” denirdi. Ekin biçme erkekler tarafından yapılırken,ekin yolma daha çok kadınlar tarafından yapılırdı.
Biçilen ya da yolunan ve sap adı verilen ekinler tarla yüzeyinde önce destelenir sonra da “anadut” adı verilen 3 çatallı saplı bir ağaç ile ya da kucakta tarladaki sap arabasına istiflenirdi. Buna “arabaya sap yükleme ”denirdi.Yüklenen saplarla kağanı arabasının kasasında 3-4 metre yüksekliğinde yığın oluşturulurdu.Oluşturulan yığın , önden arkaya, üstten iki urgan geçirilerek , arabanın özel sıkıştırma düzeni ile sıkıca bağlanır ve öküzlerle çekilerek harman yerine taşınırdı.Köylüler buna sap çekme derdi.
Fazla eğimli kötü tarla yollarında sap arabalarının arkasına,fren vazifesi görmesi için, büyükçe bir iki yapraklı ağaç dalı bağlanırdı.İnişlerde arabanın artçısı bu dalların üzerinde çömelerek tutunmaya çalışırdı.Bağlanan dallar genelde çam dalı olduğu için buna “çama binme” denirdi.Taşınan saplarla harman yerinde yüksekliği 8-10 metreyi bulan düzgün şekilli sap yığınları oluşturulurdu.Bir harman yerinde bu yığınların büyüklüğü ve çokluğu harman sahibinin ailesinin büyüklüğünün ve malının , mülkünün çokluğunun da göstergesi olurdu.
Tüm tarlaların saplarının harman yerine taşınıp yığın yapılmasında sonra ırgatlık düven dövme işiyle devam ederdi. Düven işi için önce” çatal” adı verilen bir bacağı uzun “v” şeklindeki çatal ağaçlarla saplar yığından çekilerek harman yüzeyine öbek öbek bırakılır, sonra da bırakılan öbekler dirgenlerle düzgün bir şekilde harman yüzeyine saçılırdı.Buna” harman saçma” denirdi.Harman saçma güneşli günlerin sabah saatlerinde yapılır,saçılan saplar öğlene yakın zamana kadar kuruyup kırılganlaşmaya bırakılırdı.Daha sonra güneşte kuruyan, kırılganlaşan sapların üzerinde düven gezdirilmeye başlanırdı.
Genişliği 25-30 cm,uzunluğu 1.5-2.0 m olan,uçları kalkık , üstten birbirine birleştirilmiş iki kalasın alt yüzüne açılmış özel oyuklara düven taşı denilen keskin çakmak taşları çakılarak yapılan düven ,iki öküz yada bir iki at, katır ile çekilir ve harman zamanlarının sembolü olurdu.
Varlıklı ailelerin geniş harmanlarında yüksekliği 1.5 m’yi bulan kalınlıkta saçılmış sap yığınları üzerinde bu düven gezdirme işine “düven sürme” denirdi. Dolaştırılan düvenin üzerinde oturan ya da ayakta duran bir kişi, elinde ucu çivili sopa (ürgendire) ile düveni çeken hayvanları yönetirdi.Bazen güneş altında (çoğu zaman ağızları tel kafeslerle bağlı olarak) saatlerce dönmekten bıkıp yorulan hayvanların ,isyan ederek,düven arkalarında, harman dışına, gölgelere kaçtığı heyecanlı anlar da olurdu. Bu arada dışkısını yapan hayvanın gerisinde çanak tutularak içine yapması sağlanırdı. Bir harmanda dolaştırılan düven sayısı harmanın genişliğine ve sahibinin mal mülk düzeyine göre 2-3 adet olabilirdi.
Düven dolaştırma ile serilmiş sapların düven ile temas eden üst düzeyleri düven taşları ve hayvanların nallı ayakları ile kesilir ufalanır ve samanlaşırdı.Bu duruma gelmiş harmanda düvene ara verilip hayvanlar dinlenmeye alınırken, harman dirgenlerle aktarılarak altı üstüne getirilirdi.Buna harman aktarma denirdi.
Aktarılan harman yine kısa bir süre güneşlenmeye bırakılır,ardından tekrar düven dolaştırmaya başlanır ve aktarılacak duruma gelene kadar devam edilirdi.Serilen sapların (harmanın) kalınlığına göre 5-6 kez yapılan aktarma ile sapların tamamen saman haline gelmesi ile düven işi sonlandırılırdı.Genelde ikindi vakitlerinde biten düvenin ardından dane içeren saman haline gelmiş sap, harmanın uygun bir yerinde düzgün bir şekilde toparlanırdı.Toplanmış olan bu daneli düzgün şekilli saman yığınına “tınar” denirdi.
Bundan sonra sıra rüzgarın esmesine bağlı olan “ tınar savurma” işine gelirdi.Tınar savurma rüzgarın esme yönüne göre ellerinde yabalarda dizilmiş 3-5 kişinin önüne tınardan tırmıkla çekilen daneli samanın yabalarla havaya savrulmasıyla yapılırdı.Bu savrulma sonucunda saman, rüzgarın etkisiyle uzaklaşırken içindeki daneler savuranların önüne düşerdi.Bu işlem tınar bitene, daneler samanda tamamen ayrılana kadar devam ederdi.Sonunda harmanın orta yerinde ‘çeç’ adı verilen arpa,buğday yığını oluşturulurdu.
Tınar savurma işi rüzgarın esmesine bağlı olduğu için ne kadar süreceği belli olmazdı.Bazen insanların ellerinde yabalarla günlerce rüzgarın esmesini beklediği, hatta yağmur duası gibi toplu rüzgar duasına çıkıldığı zamanlar bile olurdu.
Tınar savurma sonucunda oluşturulan çeç yine de saman, taş toprak vs. içerdiğinden “ gözer” adı verilen seyrek gözenekli kalburlardan geçirilmesi gerekirdi.Kalburdan geçirilmiş çeçin çuvallara konulup ambara ; oluşan saman yığının da samanlığa taşınması ile o günkü harman işi bitmiş olurdu. Bazen bu işler gece yarılarına kadar lamba,fener ışığında sürer ya da ertesi güne sarkardı.Harman zamanı yağışın olması sıkıntı yaratırdı.
Yukarda anlatılan harman işleri, harmandaki sap yığınları bitene kadar devam ederdi.Bu da tarlası toprağı fazla olanlar için sonbahar aylarını bulurdu. Harman işinin sonlanmasına köylüler ”harmandan çıkma”ya da “güzü (ambara) koyma “ derlerdi. Harmandan çıkma ile köylerde hem iş güç çok azaldığı hem de mahsul satılıp ihtiyaçlar karşılayabildiği için,insanlar rahatlardı .Hele ürün de iyi ise çekilen sıkıntılar çabuk unutulurdu.Bu nedenle de düğünler daha çok güzün olur ,kızlara “düğünün güzün olsun” diye dua edilirdi.
Bin dokuz yüz ellili altmışlı yıllara kadar köylerde her türlü iş insan ve hayvan gücü ile yapılıyordu. Sonraki yıllarda köylerde traktör yaygınlaştı,harmanlarda tınar savurma işleri traktörlerle çalıştırılan patozlarla; daha sonraları da her türlü harman işleri biçer döverlerle yapılmaya başladı. Ancak bu kolaylıklara rağmen bu kez de köyler boşaldı, tarlaları eken,biçen kalmadı.
Prof. Dr. Şenol KUŞCU ,
11/07/2013,Zonguldak
Yorum yapın
Comments 0